Tüketiciyi Destekleme Derneği

"Yaşanabilir ve sürdürülebilir bir dünya"
 
 
 
21 Aralık 2024 Cumartesi 
Ziyaretçi Sayımız: 1.919.052

Ana Sayfa
Üyelik Formu

Kurumsal


Şubelerimiz

Kurucu Üyeler

Denetim kurulumuz

Yönetim Kurulumuz

Onur Kurulumuz

Çözüm Merkezi

Çalışma Komisyonları

İnsan Hakları Kurulu

Hasta Hakları Kurulu

Faydalı linkler

Reklam Kurulu Kararları

Tüketici Konseyi Kararları

Şubelerimizden
 





 

Üye Olduğumuz Kuruluşlar

ekmek israf etme

eskişehir

 
   
Zorunlu arabuluculuk tüketiciler açısından uygun bir çözüm yolu olmayıp,önemli hak kaybına yol açar...
Zorunlu arabuluculuk tüketiciler açısından uygun bir çözüm yolu olmayıp,önemli hak kaybına yol açar...

Zaten var olan ve işleyen dava dışı anlaşma, uzlaşma ve gönüllü arabuluculuk yöntemlerine ek olarak; ister isteğe bağlı, isterse zorunlu olarak 6325 Sayılı Kanun gereğince,“zorunlu arabuluculuk” yoluyla tüketici uyuşmazlıklarının giderilmeye çalışılması, tüketiciler bakımından uygun bir çözüm olmadığı gibi,önemli bir hak kaybına uğramalarına da yol açacaktır.


 

 

 

 

 

 

 

 

TÜKETİCİ HUKUKUNDAN DOĞAN UYUŞMAZLIKLARDA ARABULUCUYA BAŞVURULABİLİR Mİ?

Ülkemizde mahkemelerin iş yükünü hafifletmek ve bazı hukuk uyuşmazlıklarını dava yolu dışında, daha kolay, çabuk ve tarafların ortak iradesiyle çözüme kavuşturulmasını sağlamak maksadıyla 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Daha sonra bu kanunda ve ilgili Kanunlarda; İş Kanunu ve Türk Ticaret Kanununda yapılan değişiklikler ile bazı özel nitelikteki iş ve ticari uyuşmazlıklarda “Arabulucuya” başvurma  “zorunlu dava şartı” olarak kabul edilmiş bulunmaktadır. 

Bu yazı çerçevesinde cevaplamaya çalışacağımız soru şudur: Acaba benzer bir çözüm “Tüketicilerin” taraf oldukları “Tüketici Sözleşmelerinden” doğan parasal nitelikteki uyuşmazlıklar bakımından da benimsenebilir mi? Tüketici hukukundan doğan uyuşmazlıklarda arabulucuya başvurma zorunlu dava şartı olarak kabul edilebilir mi?

6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun (TKHK) ile “Tüketicilerin” taraf olduğu uyuşmazlıklarda ve uyuşmazlıkların çözümünde ön görülen hak arama yolları “Tüketiciler” lehine getirilmiştir. “Pozitif ayırımcılık” anlamında, tüketicileri, satıcılar ve sağlayıcılar karşısında koruyucu düzenlemelerdir. Bu düzenlemelerin aynı zamanda emredici nitelikte düzenlemeler olduğunu söyleyebiliriz.

6502 SayılıTKHK’la getirilen düzenlemeler çerçevesinde “Tüketici Hakem Heyetlerine” başvuru, tebligat giderleri hariç, masrafsız olduğu gibi, tüketicileri haklarını aramaya teşvik etmek ve dava harcını hak aramayı engelleyen maddi bir külfet olmaktan çıkarmak maksadıyla “Tüketici Mahkemelerine” başvuru halinde tüketicilerin “Dava harcı”ödemelerine gerek olmadığına, tüketicilerin dava harcından muaf olduklarına dair düzenleme yapılmıştır.

Şu anda işleyen sistem içinde zaten, tüketicilerin taraf oldukları uyuşmazlıkları, tarafların karşılıklı anlaşması ile veya tarafların üyesi oldukları kuruluşların arabuluculuğu ile çözümleme yoluna gitmeleri imkanıbulunmaktadır. Bu manada, satıcı ve sağlayıcıların bizzat kendileri veya üyesi olduğu “Ticaret ve Sanayi odaları”, “Esnaf Odaları”, “Türk Standartlar Enstitüsü” gibi kuruluşlar; Kamu Kurumlarının ürettiği mal ve hizmetler bakımından Kamu Kurumları ve Dernek ve Vakıf şekline teşkilatlanmış olan “Tüketici Örgütleri” oluşturdukları “Tüketici Şikayetlerini İnceleme ve Çözümleme Birimleri”  yardımı ile ücretsiz olarak ve tüketici lehine “müşteri memnuniyeti” kapsamında arabuluculuk görevlerini yerine getirmektedirler.

Tüketici uyuşmazlıkları, ister isteğe bağlı, isterse zorunlu olarak 6325 Sayılı Kanun çerçevesinde “Arabulucuya” başvurma suretiyle çözümlenme yoluna gidilecek olsun, bu tüketiciler bakımından,arabulucuya başvurmanın mali külfetine katlanmayı kabul etmek demektir.Böyle bir durumda, tüketicilerin kazanılmış kanuni haklarından vazgeçmek yoluna gideceklerini, buna razı olacaklarını düşünmekher halde doğru olmayacaktır.

Tüketici lehine, arabuluculuk ücretinin ve yapılacak masrafların karşı tarafça veya Bakanlığın sağlayacağı bir kaynaktan ödenmesi yoluna gidilmesi halinde dahi, taraflar arasındaki hak ve adalet dengesinin ve eşitliğin bozulması kaçınılmaz olacaktır. 

Arabuluculuk yolu ile tarafların çözüme ulaşmaları yöntemi, sözleşme safhasında isteğe bağlı olarak öngörülmüş olsa ve tüketici ile yapılan sözleşme, birtip sözleşme olarak hazırlanıp imzalansa dahi,kanunun öngördüğü emredici nitelikteki hak arama yollarını dolanmak ve tüketicinin dava hakkından yoksun kalması  gibi bir durum söz konusu olacaktır. Bu durumda, dava hakkını kısıtlayan ilgili sözleşme hükmü haksız şart kabul edilerek hiç yazılmamış sayılmak yoluna gidilecektir.

Şu anda geçerli ve uygulanmakta olan arabuluculuk düzenlemeleri, tarafların arabuluculuk ücretini belirlenen ölçülere göre birlikte ödeme mecburiyetini ortaya çıkarmaktadır. Tüketiciler bakımından bu durum hiç te tercih edilecek bir durum değildir.

Taraflar arabulucunun yetkisini kabul ettikten sonra dahi, çözüme bizzat kendilerinin ulaşması gerekecektir. Arabulucunun çalışma yöntemi gereği taraflara çözüm önerisi sunması mümkün olmadığı gibi her iki taraf adına uyuşmazlığı çözen bir yargı kararı vermesi de söz konusu değildir. Arabulucunun görevi taraflarca varılan anlaşma ve uzlaşmayı tarafsız bir şekilde tespit ve tescil etmekten ibaret kalmaktadır. Böyle bir durum profesyonel yardım alamayan ve bilgi düzeyi ve kişisel becerileri hukuki bir müzakere sürecini yönetebilmek bakımından yeterli düzeyde olmayan tüketiciler bakımından esaslı bir koruma ve güvence getirmeyecektir.

Satıcı ve sağlayıcılar karşısında korumasız ve zayıf durumda oldukları gerekçesiyle korunmuş ve pozitif bir ayrımcılığa Kanunen tabi tutulmuş bulunan tüketicilerin mevcut ve işlemekte olan Kanuni bir korumadan mahrum hale gelmeleri kaçınılmaz olacaktır. Kaldı ki, ülkemizde tamamlayıcı ve kolaylaştırıcı bir hak arama ve yargı yolu olarak uygulanmakta olan “Tüketici Hakem Heyetleri” çok olumlu ve verimli görevler ifa etmektedirler. Belirli miktarlardaki paraya ilişkin uyuşmazlıklarda kolaylaştırıcı ve Mahkemelerin iş yükünü önemli derecede azaltıcı bir görev ifa etmektedirler. Hakem heyetlerinin yapısı ve işleyişi de hak arama ve tarafların kabul edeceği adil bir sonuca ulaşmak bakımından tüketicilere güven verecek niteliktedir.

Belli bir miktarın üzerindeki uyuşmazlıklar bakımından ise taraflar, diledikleri takdirde her zaman “Tüketici Mahkemelerine” başvurabilme hakkına sahip bulunmaktadırlar. Belki bu konuda yapılması gereken şey, Bakanlığın, “Tüketici Hakem Heyetlerinin” etkinliğini ve uyuşmazlığın parasal olarak  miktarını artırarak, çözüm sürecini kısaltarak ek iyileştirme tedbirlerini almak, bu konudaki düzenlemeleri hayata geçirmek olmalıdır.

Sonuç olarak, zaten var olan ve işleyen dava dışı anlaşma, uzlaşma ve gönüllü arabuluculuk yöntemlerine ek olarak; ister isteğe bağlı, isterse zorunlu olarak 6325 Sayılı Kanun gereğince,“zorunlu arabuluculuk” yoluyla tüketici uyuşmazlıklarının giderilmeye çalışılması, tüketiciler bakımından uygun bir çözüm olmadığı gibi, önemli bir hak kaybına uğramalarına da yol açacaktır.16.05.2019

 

Prof. Dr. Ömer Adil ATASOY

İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

Tüketiciyi Destekleme Derneği(TÜKDES) Danışma Kurulu Üyesi


 


2507 defa okundu
Facebookta Paylaş
Yazdır


 

| Sık Kullanılanlara Ekle | Giriş Sayfam Yap | İletişim | E-mail Giriş |