|
|
|||||||||||||||||||
21 Kasım 2024 Perşembe |
Ziyaretçi Sayımız:
1.891.431
|
Ana Sayfa Üyelik Formu Şubelerimiz Kurucu Üyeler Denetim kurulumuz Yönetim Kurulumuz Onur Kurulumuz Çözüm Merkezi Çalışma Komisyonları İnsan Hakları Kurulu Hasta Hakları Kurulu Faydalı linkler Reklam Kurulu Kararları Tüketici Konseyi Kararları Şubelerimizden Tweet
Üye Olduğumuz Kuruluşlar |
Kampayalı satışlarT.C. 13.HUKUK DAİRESİ Daire : 13 Y A R G I T A Y İ L A M I MAHKEMESİ : İ Tüketici Mahkemesi TARİHİ : 11.6.2003 NO : 1205-438 DAVACI : Bayram DAVALI : 1- J Motorlu Araçlar San.ve Tic.A.Ş. 2- J Sınai Ürünler Üretim ve Pazarlama Ltd.Şti. Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı, taraflar arasında düzenlenen 28.12.1998 tarihli sözleşme ile P. marka 2 OTD HB model aracın satımı hususunda anlaştıklarını, 2.192.465.000 TL peşin ödendiğini, kalan bedelin 60 ayda ve 62.126.000 TL.lık taksitler halinde ödeneceğini, otomobilin Ocak 2000’de teslim edilmesi gerekirken teslim edilmediğini, aracın rayiç değeri olan 12.000.000.000 TL.nın tahsili için girişilen icra takibine haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek, aracın teslimi, mümkün olmadığı taktirde alacağın % 40 inkar tazminatı ile tahsilini istemiş, yargılama sırasında talebinin aracın rayiç değerinin tahsili yönünde olduğunu açıklamıştır. Davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
1- Davacı vekilinin 5.6.2003 tarihli celsede davanın itirazın iptali davası olmadığını açıklaması karşısında davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2- Dava, kampanyalı satış esasına dayalı olarak satın alınan aracın kararlaştırılan sürede teslim edilmemesi nedeniyle doğan zararın tazminine ilişkindir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un kampanyalı satışları düzenleyen 7. maddesinde satılanın geç teslim veya hiç teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan zararlara ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından, anılan yasanın 30. maddesi gereğince bu tür uyuşmazlıkların genel hükümlere göre çözümleneceği kabul edilmelidir. Taraflar arasında düzenlenen 28.12.1998 tarihli “Sabit Fiyat Garantili P Otomobil Sözleşmesi”nde peşinat olarak 2.192.465.000 TL, taksit miktarları 62.126.000 TL olmak üzere toplam bedelin 5.920.000.000 TL olarak ve araç tesliminin Ocak 2000 olacağı kararlaştırılmıştır. Teslim tarihinin Ocak 2000 olmasına ve bu sürede araç teslim edilmemesine rağmen davacı, Mayıs 2000 tarihine kadar taksitlerini düzenli olarak ödemiş olup, 13 Temmuz 2000 tarihli ihtarnamesi ile aracın 7 gün içinde teslimini yada anahtar teslim fiyatı olan 12.000.000.000 TL’nın ödenmesini istemiş, verilen sürede aracın teslim edilmemesi üzerine de bu davada aracın rayiç bedeli olarak 12.000.000.000 TL’nın tazmin edilmesi talep etmiştir. Satım sözleşmesi tam iki taraflı sözleşme olup, satıcının temerrüde düşmesi halinde alıcı, B.K.nun 106. maddesindeki seçimlik haklarını kullanabilir. Dava konusu olayda, davacı alıcı, teslim edilmeyen aracın rayiç değerini istediğine göre sözleşmeye aykırılık nedeni ile olumlu (müspet) zararını istediği açık ve belirgindir. Olumlu (müspet) zarar ise sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zarar olup, alacaklının mal varlığının, borcun yerine getirilmesi sonucu ulaşacağı durum ile borcun yerine getirilmemesinden dolayı göstereceği durum arasındaki fark olarak açıklanabilir. Alıcının ifadaki menfaatinin zedelenmesi nedeniyle doğan zarardan satıcı sorumludur. Davacı, davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle olumlu zarar istediğine göre, sözleşmeyi halen ayakta tutmaktadır. Bu durumda, sözleşme ilişkisi ayakta kalır ne varki, asıl edimin yerine tazminat borcu alır (Prof.Dr. Selahattin Sulhi Tekinay, Borçların İfası, İhlali, Sona Erme Sebepleri ve Nevileri, 1967, sh. 166). Böyle olunca zarar giderilmesi konusu ifadaki menfaat olduğundan ödenen miktar geri istenemeyeceğinden bu miktara hükmedilemez. Bu açıklamalardan sonra, alacaklı sözleşmeyi ayakta tutmak suretiyle olumlu zararını istediği taktirde, öncelikle kendi edimini yerine getirip getirmeyeceği meselesi üzerinde durmak gerekir. Doktrinde müspet zararın hesabı ile ilgili, mübadele teoriği ve fark teorisi olmak üzere iki teori vardır (Prof.Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuk Genel Hükümler Cilt 2, 5.bası, sh.1106). Mübadele teorisinde mütemerrit borçlu kendi edimi yerine tazminat ödemek zorunda kalırken, alacaklı kendi edimini aynen yerine getirmek zorundadır. Doktrin ve uygulamada daha fazla benimsenen fark teorisine göre ise alacaklı mütemerrit borçluya karşı borçlandığı kendi edimini aynen ifa etmek zorunda değildir. Bu durumda alacaklı, tazminat alacağından kendi borcunu düşürür ve geri kalan kısmı ister. Özellikle somut dava konusu olayda olduğu gibi, edimini yerine getirmede temerrüde düşen, hatta mali bakımdan acz içerisinde olduğu bilinen borçluya, bakiye satım bedelinin peşinen ödenmesini istemek hakkaniyet ilkeleri ile de bağdaşmaz. Böyle olunca mahkemece, davacının sözleşmeye aykırılık nedeniyle olumlu (müspet) zararını talep edebileceği kabul edilerek, satışa konu edilen aracın, ihtar tarihindeki (13 Temmuz 2000) rayiç değerinin uzman bilirkişi vasıtası ile tespiti ile bundan davacının kalan taksitlerinin mahsup edilmesi ve bakiye zarardan davalıların sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Başkan Üye Üye Üye |
| Sık Kullanılanlara Ekle | Giriş Sayfam Yap | İletişim | E-mail Giriş | |